Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
ÜNAL GÜRSEL
unalgursel1@hotmail.com
YALNIZLIĞIN ANATOMİSİ
26/12/2017

Yalnızlığın Anatomisi.

Kuzeyden esen rüzgarın savurduğu yeşil beyaz atkısını son anda tutarak tekrar boynunu sardı. Hafta sonu gittiği kasaba takımının stadındaki seyyar satıcı, namı-ı diğer Kompela’dan satın almıştı.  Herkesin pazarlık yaptığı, üç beş kuruş indirim istediği gün, cebindeki parasının bir kısmını vermişti. Üstünü bile beklemeden alıp sarmıştı boynuna.

Kompela,  kasabanın seyyar takım mağazası gibiydi. Kışları atkı, bere, eldiven satar; yazları bayrağa kağıt güneşliğe geçerdi. Asıl adı Müslüm’ü en son ilkokul sıralarında kullanmış, ilkokulda çat pat okumayı söktükten sonra üçüncü sınıf sonu okuldan alınmış, sonra babasının limon kasasından yapmış olduğu ayakkabı boyama sandığı ile kaldırımlar okulu olmuştu. O yıllarda Türkiye’de futbol oynayan Afrikalı futbolcunun ismiydi Kompela. Takılmış olduğu kaldırımlardaki esnaf abilerin ona seslenme şekliydi bu. Herkes tarafından sevilmiş cin gibi bir çocuktu. Sokak aralarında arkadaşlarıyla sandıklardan yapmış olduğu kalelerde maç yaparlardı. O maçlardaki kıvrak hareketlerinden dolayı böyle seslenildiğini sanıyordu. Nerden bilsindi ki, herkesin beyaz kendisinin siyah olduğu,  kuzeyden sert rüzgarların estiği kuzey ülkesinde,  yalnızlığın kol gezdiği yalnızlık renginde.

Bilet için gişenin önünde bekleyen kalabalığa dahil oldu, sağ tarafında bir grup genç omuz omuza vermiş takımların destekleyen marşlar söylemekteydi. Aslında bir avuç insanın top peşinde koşmasına ve binlerce insanı peşinden sürükleyen bu spora anlam veremiyor olmasına rağmen kendini stadyumdaki bilet gişesinin önünde bulmuştu. Bilet alma sırası kendine geldiğinde küçük pencereden kafasına uzatarak biletini aldı. Eski bir stadyum olmasında dolayı gişe taş duvarlara örülmüştü. Bir anda kuzey rüzgarlarına arkasını dönmüş güneye bakan çocukluğunun geçtiği küçük pencereli taş evi aklına geldi. O pencerenin kenarına oturan babasının tüm gün dışarısını izlemesini, sorduğu sorulara kaçamak cevaplar vermesini düşündü. Babasını tüm gün soru bombardımanına tutar, belirli bir zaman sonra susar sobanın arkasındaki köşesine çekilirdi. Merak ederdi babasının ne düşündüğünü, niçin konuşmadığını, dertlerini, sıkıntılarını, hayatını, hep hikayeler anlatmasını isterdi.  O zamanlar başlamıştı yalnızlığı, küçük pencerenin kendisine tercih edilmesine içten içe sinir olur inadına açık olan pencerenin iple iki çiviye tutturulmuş perdesini kapatır sobanın arkasına geçer, havalandırma ızgarasından karanlık odaya yansıyan alev gölgelerini arkadaş edinirdi kendine. Alevlerin hiç bitmesini istemez azalan ateşi harlamak için kucak kucak taşıdığı meşe odunlarını atardı ateşe. Sol kolundaki yanık izi o günlerin hatırasıydı. Odunun üzerindeki meşe palamudunun patlamasıyla birlikte koluna yapışan ve her gittiği yere götürdüğü yalnızlığının iziydi o. Yalnızlığı hiç bırakmamıştı peşini. İki yalnız aynı bedende, beslendikleri aynı kırmızı. Ara sıra beyaz karışsa da birdir yolun yolcusu der kendinle dalga geçerdi.  Küçük Mustafa’nın meyhanesinde beyazı fazla kaçırdığında Kürk Mantolu Madonna gelir aklına, rakı azaldıkça gözyaşları doldururdu kadehi.  Gözyaşları akıp yolunu buldukça yalnızlığın izi büyür tüm bedenini kaplardı.

Küçük Mustafa,  kuzeydeki kasabanın ufak bir mekancı abisiydi. Şehirde Yahudi nüfusunun olduğu yıllarda meyhanede komi olarak çalışmaya başlamıştı. Yahudi ustanın İsviçre’ye göçmesinden sonra mekânı cüzi bir miktara ona satmıştı.  Mekanda küçüktü kendisi de. Ama meyhaneler sokağındaki herkes tarafından sevilir sayılır hürmet gösterilirdi. Öyle şatafatlı matafatlı yemekleri bulunmaz birkaç çeşit meze ve ızgara çeşitleri ile idare ederdi. Rakıyı fazla kaçırana huzuru bozana uyarı mahiyetinde sarı kart gösterir rakı servisini keser, masada olan rakıyı da alırdı. Eğer ipin ucu kaçar da taşkınlık olursa kırmızı kart gösterir ve meyhaneden kovardı. Kırmızı kart gören kişi o meyhaneye bırak o sokağa bir hafta boyunca uğrayamazdı.  Ara sıra sarı kart yediği olmuştu ama şu ana kadar hiç kırmızısı yoktu.

Rakının ve gözyaşlarının bittiği yalnızlığın kaldığı gecenin sonunda,   kuzeyden sert rüzgârların estiği ve Amerikan vari reklamlarının aydınlattığı sokakta yeşil beyaz yalnızlığını boynuna sardı. Yürüdü.

Kilitleme gereği dahi duymadığı ve içeride yalnızlığının bulunduğu evinin,  omuz vurunca açılabilecek kapısına geldiğinde kulpunu iki eliyle kaldırarak geriye doğru itti, içeri girdi. Kapı arkasında, orta okuldaki iş teknik dersi öğretmeninin yaptırdığı askılığın sol tarafına yalnızlığını sağ tarafına elbiselerini astı. Kendini buz gibi yatağın içine bırakır bırakmaz annesinin çeyizinden kalma yün yorganı başından yukarı çekip, alt sokakta arnavut kaldırımında giden paytonların yapmış olduğu müzik ile içi geçer gibi oldu. Birden sırtında kalbinin arkasında bir yerde yumuşak ak pak ve sıcacık bir parmağın daireler çizerek dolaştığını hisseder gibi oldu. Sevindi. Döndü. Gitmişti.

 



2428 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ELİMDE TABAK VAR. - 25/07/2017
ELİMDE TABAK VAR.
TRAKYA MOTOR ROTALARI 1 - 24/09/2016
TRAKYA MOTOR ROTALARI 1
-BİR BİR(A) - 18/06/2014
-BİR BİR(A)
İKİ KADEH ŞARAP - 03/01/2014
İKİ KADEH ŞARAP
HAYALLERİME DAİR - 22/10/2013
HAYALLERİME DAİR
GÜNEŞİN ARDINDAN - 08/09/2013
GÜNEŞİN ARDINDAN
VİSKİ ÇEŞİTLERİ - 19/04/2013
Viski, bardağa yakışması, rengi, kokusu ve kendine has tadıyla içki dünyasının en seçkin içkilerindendir. Bir bakışla viski hakkında fikir edinebiliriz. Rengine bakarak viskinin eski mi, yeni mi olduğunu anlayabiliriz. Taze viskilerin rengi açık iken
Viski’nin(Hayat Suyu) Kısa Tarihçesi - 11/02/2013
Viski’nin(Hayat Suyu) Kısa Tarihçesi
ÖNSÖZ - 16/10/2012
ÖNSÖZ.